Galatasaray Şampiyonlar Ligi’nde geçen hafta Danimarka’da Kopenhag’a 1-0 yenildi, grup üçüncüsü oldu. UEFA Avrupa Ligi’nde yoluna devam edecek sarı-kırmızılı ekip, play-off turunda Sparta Prag’la eşleşti. Fenerbahçe ise Spartak Trnava galibiyeti sonrası UEFA Konferans Ligi’nde grup lideri olarak son 16’ya kaldı. Milliyet Gazetesi yazarı Mustafa Anıklı, UEFA ülke puanı sıralaması ile ilgili önemli bir detayı köşeşine taşıdı. İşte o yazı…
“Sezon başlarken ne büyük umutlar vardı, ne büyük hesaplar yaşandı UEFA puanı için… Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş ile Türkiye’nin şaha kalkacağı hesaplanmıştı. Nitekim Cim-Bom, doğrudan Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalarak, kafadan 4 puanla başladı. Sakın dudak bükmeyin, Adana Demirspor’un 3.5 puan aldığı bir ortamda 4 puanla başlamak büyük işti.
Asıl büyük iş, gruplardan çıkmadaydı. Çünkü Galatasaray’ın bu bonusu, 4’ten 9’a çıkacaktı, olmadı. 5 puanlık ekstra bonus, bizi, şimdilik de olsa, Fransa’nın, Belçika’nın üzerine taşıyacaktı.
Cim-Bom, bugün 13.5 puan getirdiyse, Fenerbahçe 16 puan taşıdı Türkiye’nin hanesine… Ama, ikisi için de, henüz “yarış”ı bitmedi. Burada da, birbirlerinden daha fazla puan almak için yarışmalarını dileriz.
Aman başkan dikkat et
Özhan Canaydın, Galatasaray başkanlığı koltuğuna oturduktan sonra, sağlığını da kaybetti, servetini de… Ağabey gibi sever, sayar, zaman zaman birlikte olurduk. Ancak, hastalığını çok iyi gizlemeyi başarmıştı.
Mustafa Cengiz… Son ana kadar Galatasaray başkanlığı görevini yürüttü. Bu koltukta ölmeyi isteyecek kadar iyi bir Galatasaraylı idi. Ama, illet hastalığı onu başkanlığı döneminde yakaladı.
İkisinin de ortak özelliği, Galatasaray’ın derdini dert bilmeleri, kederlenmeleri, sahiplenmeleri, üzülmeleri… Ve maalesef o kötü son, iki Galatasaray beyefendisinin yakasına yapıştı.
Dursun Özbek’in dün hastaneye yatırıldığı bilgisi gelince, inanın aklıma iki başkan geldi. Şüphesiz Özbek de, Canaydın ve Cengiz kadar değerli ve önemli bir insan… Aman başkan, maçı kaybet, turu kaybet, ama sağlığını sakın kaybetme… Bu Galatasaray’a, hele böyle bir ortamda, çok sağlıklı, sıhhatli bir Dursun Özbek gerekiyor. Yürekten geçmiş olsun.
Çalımbay’dan ne bekliyorsunuz?
Futbolda, top ve saha dışında, her şey konuşulmaya başlandı. Hakemler hakkında demediğini bırakmayanlar, Halil Umut Meler’in ardından bir tek ağlamadığı kaldı.
Ligleri erteleyenler, tüm ligleri kaydırdı, iş Süper Lig’e geldiğinde, bu haftanın maçlarını 10 Ocak’a attı. Sebep, neden, amaç hiçbir şey yok, hatta gerekçe bile… Perde arkasında, “derbi de derbi” deniyor. Sana ne? Bana ne?
Yayıncı kuruluş bu hafta oynanacak derbiyi yayınlayacak da, 10 Ocak’taki maçları başkası mı verecek? Ama olsun, maksat tartışma çıksın!
Fenerbahçe Yönetimi, yeni işbaşı yapan Beşiktaş Yönetimi’ne “hayırlı olsun” ziyaretine gitti. “Doğru”, “yanlış”, “olmalı”, “olmamalı” bunları hiç tartışmıyorum, ancak futbolun başında bu kadar sorun varken, bir de “2010-11 Süper Kupa finalini oynayalım” diyerek ortaya çıkmak, zamanlama olarak ne kadar masum bir istek ve taleptir acaba?
Futbolun sıkıntılarını artırmak için elbirliğiyle, “elekte su taşıyanlar”, bir damlacık keder bile taşımıyor. “Linç ve pusu kültürü”nün müfredatını okuyanlar, her geçen gün çoğalıyor, bundan beslenenler arttıkça artıyor. Bize sadece, onların ardından bıraktıklarıyla oyalanmak kalıyor.
* * *
Birbirlerine rakip, hasmane tavırlar içinde hareket edenlerin, karşısındakinin gözünü oymak istediğini gördük, bilirdik ancak, aynı cephede olup da, “Kardeşim” dedikleri insanın altını oyanlara ne demeli? Ne kazanacaklar? Hiç… Ne başaracaklar? Hiç…
Omuz omuza verip, Hasan Arat’ı başkanlık koltuğuna taşıyan Feyyaz Uçar-Samet Aybaba ikilisi, bugün, kardeş olarak gördükleri Rıza Çalımbay için aslan gibi savaşacaklarına, çakallara yem yapmak için beklemektedir.
Böyle bir Beşiktaş’ın, hemen ayağa kalkamayacağını, kendileri de biliyor oysa… Sanki, 5 transfer yapmışlar gibi, “İki maçla Beşiktaş’ı kurtar” söylemi, olsa olsa, “kör kuyudan su çıkar” demekle eşdeğerdir.
Aslında, Rıza Hoca’nın suyu çoktan ısınmıştı. Ancak, Lugano galibiyeti hiç hesapta yoktu! “Beşiktaş’ı Beşiktaşlılar yönetecek” derken, acaba ne ara, görüşülen yabancı hocalar, Beşiktaş’ın tedrisinden geçti?
O 5 yabancı, kadro dışı bırakılırken, Rıza Çalımbay’ın fikrini bile almamak, hocaya, “Yürü git” demenin şifreli mesajı değil midir? Bırakın Çalımbay’ı, kulübün hukukçularına bile danışmamak, daha doğrusu iş işten geçtikten sonra kapılarını çalmak neyin kafasıdır?
Göreve kısa süre önce gelen yönetimden ilk beklenti, futbolun ayağa kalkmasıdır. Ama, bu şahlanış, pusu kültürüyle olmaz, ayak kaydırmakla hiç olmaz.”